12 Mart 2017 Pazar

Movies in Concert: Amadeus

Uzun bir süre sonra tekrar merhaba :) Gidip de yazısını yazamadığım bir sürü etkinliğin ardından dönüşümü tüm zamanların en sevdiğim filmlerinden Amadeus ile yapmak istedim. Zorlu PSM'nin Movies in Concert temalı etkinliklerini oldukça merak ediyordum ve biletlerin satışa çıkmasını aylarca bekledikten sonra nihayet 25 Şubat'taki gösterim için bilet alabildim.
-------------------
Long time no see, hello again everyone :) After all the events I've attended and failed to write on this blog, I wanted to make a come back with hands down one of my favorite movies of all time: Amadeus. I was always curious about Movies in Concert events of Zorlu PSM and it litterally felt like ages for me to wait until I finally booked the tickets for the show on February, 25th.


Etkinliğe geçmeden önce spoiler vermeden filmden biraz bahsetmek istiyorum. 1984 yapımı ve 8 Oscar ödüllü Amadeus,  bana göre 'Mozart'ın müzikal dehası bir filme en iyi şekilde nasıl işlenir?' sorusunun cevabıdır diyebilirim. Fakat filmin asıl etkileyici noktası, müziği hayatındaki herşeyin ötesinde tutan Salieri'nin, Mozart'ın dehası yüzünden çektiği acılarla ve yaptıklarıyla kendi hayatını ve Tanrı'yı sorgularken, benzerine az rastlanabilecek bir empati yaşatmasıdır. Kıskançlık ve hayranlığın birbirine karıştığı, filmin en sevdiğim sahnesi için alttaki videoya bakabilirsiniz.
-------------------
I want to talk about this movie (without spoilers) before sharing my views. In my opinion, this 1984 made movie with 8 Oscars is the answer of 'How can a musical genius like Mozart can be pictured in a movie?' question. However, most impressive aspect of the movie for me is the powerful emphaty it puts its audience into when Salieri, a man who puts music ahead of everything in his life suffers and questions his life and god because of the musical brilliance of Mozart. My favorite scene in the movie which captures the moment of 'jealousy and admiration fading into each other' can be seen below.




Etkinliğe gelecek olursak, filme olan beğenimden dolayı büyük beklentiler içinde olduğumu ifade etmeme sanırım gerek yok. Aslında aklımda hep 'Filmle aynı anda mı eserleri dinleyeceğiz?' yoksa 'Filmi belirli bir süre durduracaklar ve eserleri daha uzun duyabilecek miyiz?' gibi sorular vardı gitmeden önce. Gösterim başladı ve film akışı bozulmadan bir konser programı oluşturulduğunu anladım. Bu durum bende herhangi bir önyargı yaratmadı, canlı orkestra performansı ile filmi izlemek tabii ki ayrı bir zevkti fakat beklentimin karşılandığını söyleyemeyeceğim. Eserleri orkestra tabii ki çalıyordu ve ellerine, emeklerine sağlık demek istiyorum öncelikle fakat ses sisteminin yetersizliği miydi yoksa başka bir teknik konu ile mi alakalıydı bilemiyorum, sanki filmin üzerine çalıyor gibiydiler ve akustik anlamda çok tatmin olamadım. Orkestranın performansı salonu yeterince doldurmuyordu ve maalesef %100 canlı bir konser deneyimi yaşatmıyordu. Filmin özellikle 'Saraydan Kız Kaçırma Operası' gibi sahnelerinde bu his iyice tırmandı çünkü filmdeki primadonna'nın sesini duyuyorduk ve bu demek oluyordu ki orkestra yine film müziğinin üzerine çalıyordu.
-------------------
Needless to say I had high expectations from this event because I am a huge fan of the movie. In fact, I was asking myself 'Will it be simultaneous?' or 'Will they stop the movie for a bit and let us admire the pieces longer than the movie?' all the time. When it began, I understood that the program was set according to movie which by the way did not cause a prejudice. Experiencing a live orchestra and movie screening at the same time was a pleasure but unfortunately my expectations were not met. First of all I want to clear the air and say that the orchestra indeed performed the whole time, very well done, appreciate the effort. However due to sound system or another technical issue, it felt like they were playing over the movie and it was acoustically not pleasing. Sounds coming from the orchestra did not fill the auditorium and it didn't give me a 100% concert experience. Especially in opera scenes such as 'Die Entführung aus dem Serail' I had this feeling even more because we heard the voice of primadonna in the movie which meant again that orchestra was playing over the sounds of movie.


Bu hayal kırıklığı, benim yüksek beklentimin de bir sonucu olabilir tabii ki fakat ilk defa mutlaka gidin, kesin görün diyemiyorum. Bunu dediğim için çok kötü bir etkinlik olduğu anlaşılmasın, sadece Zorlu PSM'nin Movies in Concert kapsamında uyguladığı fiyat politikası göz önünde bulundurulunca daha tatmin edici bir gösterim olmasını bekliyordum. Operadaki Hayalet, Mamma Mia, Romeo e Giulietta gibi opera/müzikal prodüksiyonları fiyatını kesinlikle çıkarsa da bir daha Movies in Concert kapsamındaki etkinliklerine gideceğimi sanmıyorum. Yine de filmi seven, klasik müzik dinleyen kişilerin her türlü güzel bir akşam geçirmesini sağlar nitelikteydi.
-------------------
This disappointment may be the result of my high expectations but for the first time I can't suggest you to go and see this event. Don't get me wrong, it is not the worst experience ever but considering the ticket prices set by Zorlu PSM, I was expecting it to be more satisfying. Opera and musical shows of Zorlu PSM such as Phantom of the Opera, Mamma Mia, Romeo e Giulietta are definitely worth to see for but I don't think I'll be attending a Movies in Concert event again. Still for those who like the movie and enjoys classical music, it was a pleasant evening.

30 Nisan 2015 Perşembe

Hüseyin Sermet Resitali/ Hüseyin Sermet Recital

Bu hafta, 4 konserden oluşan "Hüseyin Sermet Resitalleri" serisinin üçüncüsünü 27 Nisan pazartesi günü izleme fırsatı buldum. Kadıköy Süreyya Operası'nda gerçekleşen resitalin repertuarında Chopin ve Liszt'in eserleri bulunuyordu. Bir önce yazdığım yazıda resitalden ufak çapta bahsetmiştim, zaten o yazıyı yazdığım sıralarda da biletimi alıyordum. Zira çocukluğumda en sevdiğim besteci olan Franz Liszt ve şuan en sevdiğim besteci olan Frédéric Chopin'in eserlerini bir arada, Hüseyin Sermet'den dinlemek her zaman mümkün olmazdı.
-------------------
This week on Monday 27th , I had the chance to attend to third concert of  recital series called "Hüseyin Sermet Recitals" which consist of 4 concerts. Event venue was Sureyya Opera House in Kadıköy, and repertoire of the concert consisted of pieces from Chopin and Liszt. In previous blog post that I've written, I briefly mentioned this event. I booked my tickets while I was writing that post because I knew that listening the pieces of my former favorite composer Franz Liszt and present favorite composer Frédéric Chopin from Huseyin Sermet is not an everyday opportunity.
-------------------
Resital Chopin'in en sevdiğim baladı olan Balad No.1 Sol minör "Polonya Baladı" ile başladı. Yaşadığım duygu yoğunluğunun gerçekten tarifi yoktu. Defalarca dinlemekten her teması hafızama işlenmiş olan bu parçayı dinlerken, gitgide sona yaklaştığımızı farkına varıp, bitmemesini dilediğimi hatırlıyorum. Hüseyin Sermet'in yorumundaki nüans farklılıkları da, benim gibi parçayı defalarca dijital kaynaklardan dinlemiş biri için güzel bir etki oluşturdu. Daha sonra sırasıyla Balad No.2 Fa majör "La gracieuse", Balad No.3 La bemol majör ve Balad No 4. Fa minör baladları birbirini izledi. Özellikle 3 ve 4 numaralı baladları dinlemek bana oldukça keyif verdi.
-------------------
Recital began with my favorite ballad of Chopin which is Ballad No.1 in G minor "Polish Ballade". There is no possible way to describe the intensity of emotion that I felt. I remember myself wishing for this piece to never end. I knew every theme of it because of listening to it repeatedly and I knew it was getting closer to the end every second. As for Hüseyin Sermet's performance, as someone who listened this piece from digital sources many times, I can say that I enjoyed his nuance differences. After first performance, Ballad No. 2 in F major "La gracieuse", Ballad No. 3 in A-flat major and Balld No.4 in F minor followed each other until the interval. I have to say especially ballads number 3 and 4 was a pleasure to listen.
-------------------
Baladların bitmesiyle verilen aranın ardından, Liszt eserlerinin oluşturduğu, resitalin ikinci bölümü başladı. Bu bölüm Liszt'in 5 eserlik si minör piyano sonatını içeriyordu. 30 dakika civarı durmaksızın çalmaya devam eden Hüseyin Sermet ne kadar alkışlansa az idi. Kişisel olarak, Liszt eserlerinden, Chopin'den aldığım zevki alamıyor olsam da, performans harikaydı.
-------------------
After the break, second part of the recital consisting pieces of Liszt began. This part included Liszt's 5 sectioned piano sonata in B minor. I want to say that no amount of applause was enough for Hüseyin Sermet's 30 minutes non-stop performance. Personally, I don't enjoy Liszt pieces as much as I enjoy Chopin, but the performance was definitely amazing.
-------------------
Konser programındaki eserlerin sonuna gelinmesiyle birlikte defalarca ayakta alkışlanan Hüseyin Sermet, hoş bir jestte bulunarak dinleyicilere son bir parça daha yorumladı. Açıkçası bestecisini hiç tanımadığım, adını hiç bilmediğim bir eserdi: Valensiya'dan Vicente Asencio'nun Albada adlı eseri. Konseri kapatmak için çok uygun, sakin, keyifli bir eserdi. Gecenin sonunda, konserleri daha sık takip etmeyi kendime bir dipnot olarak düşerek Kadıköy Süreyya Operası'ndan ayrıldım. Çok güzel bir gece, çok güzel bir dinletiydi.
-------------------
After all the pieces in recital programme were completed, Hüseyin Sermet whom standing applaused by the audience made a gesture and played one last piano piece. To be honest, it was a piece that I've never heard of its name or composer: Vicente Asencio from Valencia, Albada. It was a very suitable piece for finalizing the concert, very calm and pleasant. At the end of the night, I left Sureyya Opera House with an anecdote of following these events more often. It was a great night and a great recital.


6 Ocak 2015 Salı

Chopin Üzerine Sohbet/ Random Conversation on Chopin

Klasik müziğe karşı biraz bile ilgisi olan herkesin, dinlemekten en çok keyif aldığı bir besteci mutlaka vardır. Herkesin olduğu gibi benim de var ve başlıktan tahmin edebileceğiniz gibi bu besteci Frédéric Chopin. Bu yazıda uzun uzun yaşam hikayesinden, George Sand ile olan birlikteliğinden, başarılarından ve zamansız erken ölümünden bahsetmeyeceğim, zaten ilgilenenler bu bilgilere artık çok rahatlıkla ulaşabilir durumdalar. Fakat yazının sonunda 1/2 keyifli okuma önerisinde bulunacağım. Yazımda tamamen Chopin dinlerken hissettiklerim, Chopin çalarken hissettiklerim, dinlemekten en keyif aldığım bestelerinden bahsedeceğim. Yani oldukça subjektif, bilgilendirme kaygısı taşımayan ama yazıyı okumayı bitirdiğinizde, ya da okuma sırasında bir kaç Chopin bestesi dinleme isteği uyandırmak istediğim bir paylaşım olacak. O zaman başlayalım ..
-------------------
Everybody who has even the slightests interest on classical music definitely has at least one favorite composer to listen. Like everybody, I have one too and as you may guess from the title, this composer is Frédéric Chopin. In this post, I will not be talking about his life, his relationship with George Sand, his success and his very early death. You may already find these information very easily from various sources. However I will recommend 1/2 reading materials at the end. This post will be about how I feel when I listen to Chopin, how I feel when I play a Chopin piece and the pieces that I like to listen the most, so you can say that it will be a pretty subjective post which has no intentions to be informative. Only aim that this post may have is to make you want to listen Chopin during or after reading. Lets start ..



(Yazıyı okurken bir yandan dinlemek isteyenlere, videonun altında hangi zaman aralığında hangi nocturne'ün çaldığı da yazılı/ For those who want to listen while reading, you can find which nocturne is played in what time in description box of the video.)
-------------------
Chopin besteleri için söyleyebileceğim en net şey benim ruhumu besledikleri. Nocturne'leri yaşayabileceğiniz en huzurlu duygu yoğunluğunu oluştururlar. Huzurlu dediysem mutluluk ve neşe dolu bir huzurdan bahsetmiyorum aslında tam olarak. Öyle bir huzur ki bu, minör tonların vermiş olduğu hüznü bile hissederken stresli hissetmezsiniz kendinizi, üzüntü yaşamazsınız. Hüzünle huzur birbirlerine sarılırlar içinizde. Aynı anda birbirinden farklı ve bir sürü duyguyu içinizde öyle bir sindirirsiniz ki dinlediğinizde, çok fazladır .. Ama yorulmazsınız, o kadar duyguyu aynı anda hissetmek çok fazla olsa da, sakinlik kaplar benliğinizi ve bırakırsınız kendinizi. Beste, size yaşanan hayal kırıklıklarını, içte kopan fırtınaları ve çaresizliği anlatırken birden bir umut süzülmeye başlar küçücük bir boşluktan içeriye dolan ışık sızıntısı gibi. Büyür o umut, çok güçlü hissettirir size kendinizi, her şey mümkündür o an derken hem bir anda ama nasıl oluyorsa aynı anda da usul usul bir şekilde tekrar sizi soktuğu mutlu dünyadan gerçekliğe çeker ve tekrar tanıştırır o hüzünle ve sakin sakin çekilir bir köşeye ve uzaklaşır. İşte ben özellikle Nocturne'leri dinlerken hep bu duygu geçişlerini yaşıyorum ve bu kadar duyguyu aynı anda hissettiğim için ruhumun beslendiğini ve rahatladığımı düşünüyorum. Favorim olan Nocturne'leri Si-bemol minör Op. 9 No. 1, Mi-bemol majör Op. 9 No. 2, Do minör Op. 48 No.1, Fa minör Op. 55 No. 1, Mi minör Op posth. 72 No.1 ve Do-diyez minör Op posth olarak sayabilirim. Bunların yanında Piyanist filminde eminim sizin de tüylerinizi diken diken etmiş o meşhur sahnede çalan Ballade No. 1 Sol minör ve Fantasie Impromptu eserleri de çok sevdiğim bestelerinden diğer ikisi.
-------------------
The most certain thing I can say about compositions of Chopin is that they feed my soul. Especially Nocturnes, they just create the most intense but peaceful emotion. I don't exactly mean happiness or joy when I say peaceful. It is such a peace that you don't feel stressed or sad even if you experience sadness caused by the minor tonality. It is like as if peace and sadness become one. You embrace so many and major emotions at the same time that you know that it is too much .. But you don't get tired, even if it is too much, tranquility fills you up and you let yourself go. Melody tells you about the disappointments, emotional storms inside you and despair but all of a sudden, hope begins to appear like a ray of light peeking over a tiny hole. That hope grows and makes you feel very strong, as if everything is possible but then both slowly and suddenly at the same time, melody pulls you from the joyful world into the reality and both peace and sadness meet again to disappear. These are the mood swings that I experience everytime I listen especially Chopin's nocturnes and because of experiencing this many emotions at the same time, I feel like my soul is fed. My favorite nocturnes are B-flat minor Op. 9 No. 1, E-flat major Op. 9 No. 2, C minor Op. 48 No. 1, F minor Op. 55 No. 1, E minor Op posth. 72 No. 1 and C-sharp minor Op posth. In addition, Ballade in G minor (In Pianist movie, I'm sure you also had goose bumps while you were watching that scene) and Fantasie Impromptu are two of my favorites from many favorite pieces of Chopin's.


Chopin çalmak ise çok ayrı bir keyif gerçekten. Dinlemekten bu kadar keyif aldığım ve en sevdiğim besteci olmasından da kaynaklanıyor olabilir bu tabii ki ama, çalarken de dinlerken olduğu kadar olmasa da oldukça fazla bir duygu yoğunluğu yaşıyorum. Dinlerken hissettiğimle aynı boyutta olmamasının sebebi ise hata yapmamaya ve çalmaya konsantre olmanın verdiği kontrol hissi. Sanırım bu da profesyonel bir piyanist olmadığımdan kaynaklanıyor olsa gerek, yeterince zaman ayırıp çalışamadığım için "çalarken kendini kaptır, kontrolünü kaybet" noktasına gelemiyorum ama olsun, elimden geldiğince çevreme de kendi yaşadığım hisleri biraz olsun hissettirebiliyorsam ne mutlu bana. Umarım keyifle okumuşsunuzdur ve içinizde Chopin dinleme isteği uyandırabilmişimdir :)
-------------------
Playing Chopin definitely gives me a different pleasure. Maybe it is because I enjoy listening to it very much or I know that I am playing a piece from my favorite composer. However, I don't experience those emotions as intense when I play and I think it is caused of my instinct of being in control since I concentrate on playing the piece. In this case, me not being a professional pianist and failing at making enough time to practice plays a big role I think cause I don't have the luxury to get carried away, I know that I will make mistakes if I do so. Anyway, if I can make anyone feel the same way as I do when I perform, that means a lot to me. I hope you enjoyed reading and this post made you want to listen to Chopin immediately :)

Öneriler/ Recommendations:

1) Notes sur Chopin - André Gide: Türkçe'ye "Chopin Üzerine Notlar" olarak çevrilmiş olan André Gide tarafından yazılmış bir kitap. Türkçe'ye uyarlanmış versiyonunda, Chopin yorumlarıyla büyük başarılar kazanmış olan İdil Biret'in önsözü de yer almakta. Chopin müziğiyle ilgiliyseniz okumaktan zevk alabilirsiniz, bazı yerlerde teknik olabilse de./ Translated in English as "Notes on Chopin", written by André Gide. If you are interested in Chopin's music, I think you will enjoy reading, although in some parts it can be a little technical.



2) Bunu önermek için biraz geç kalmış olabilirim ama eminim hala bir şekilde bulunabilir arandığı zaman. Andante dergisinin Kasım 2014 sayısıyla gelen bir ek. Polonya'dan Ses Manzaraları: Chopin'den Günümüze Akımlar ve Besteciler. Bu ekte Chopin ile ilgili daha kişisel bilgiler bulabilirsiniz, okuması oldukça keyifli yazılardı. Dergiyi sipariş edebileceğiniz linki aşağıda paylaşacağım:


Bu arada aşağıda paylaşacağım linkte Hüseyin Sermet tarafından 27 Nisan'da verilecek olan konserde programda Chopin ve Liszt yer almakta. Etkinlik ile ilgili bilgi almak isteyenlere:


1 Ocak 2015 Perşembe

Fındıkkıran Bale Gösterisi/ The Nutcracker

2015'in ilk yazısına başlamadan önce herkesin yeni yılını kutlamak istiyorum. Umarım bu yıl bütün dileklerinizin gerçekleştiği, mutluluk dolu bir yıl olur sizin için diyerek yavaş yavaş konuya giriyorum :) Fındıkkıran Balesi için en sevdiğim bale gösterisi desem hiç abartmamış olurum sanırım. İzlediğinizde gerçekten sizi bambaşka hayallere taşıyan bir gösteri.
-------------------
Before starting on the first post of 2015, I would like to wish everyone a happy new year. I hope this year will be the year which all your dreams come true and will be a year full of happiness :) With that being said, I want to get into the subject. I seriously wouldn't think that I am exaggerating when I say that nutcracker is my favorite ballet by far. It is definitely a show that carries you through so many dreams.

Ben bu gösteriyi geçen sene 16 Ocak tarihinde izleme fırsatı buldum ki gösteri konusu, dekoru, kısacası tüm kurgusu ile aslında tam bir kış oyunu. Hatta özellikle de noel zamanı için harika diyebilirim. Sahnenin tam ortasında tüm görkemiyle beliren devasa noel ağacı hala gözümün önünde..
-------------------
I found the opportunity to watch this show on 16th of January last year which is quite nice because this is a wintery type of ballet for sure. Especially for christmas time, I can still picture that giant christmas tree appearing in the middle of the stage, such a beautiful moment..
-------------------
Kraliyet Opera Evi'nde izlemiş olduğum bu gösterinin yapımı hakkında söylenebilecek pek fazla şey yok sanırım. Görsel bir şölen yaratılması gereken bu balenin hak ettiği tüm imkanlar kullanılmış ve emekler belli ki verilmişti. Özellikle de birbirinden farklı bir sürü tema içeren bu bale, dekor ve kostüm anlamında oldukça fazla emek gerektiriyor ve her tema için tek kelimeyle söylenebilecek şey: muhteşem! Kesinlikle her sahne için özenilmiş ve en ince ayrıntısına kadar her şey düşünülmüş. Diğer bir bahsetmek istediğim konu tabii ki besteler. Fındıkkıran Balesi'nin, Tchaikovsky'nin en meşhur eserlerinden biri olduğu söylenebilir. Öyle ki balenin tamamını izlememiş de olsanız, eminim ki kulağınızın aşina olduğu "Ben bu ezgiyi bir yerden hatırlıyorum.." hissini yakalayacağınız kesin. Bütün temalardan tek tek bahsetmeyeceğim ama her bestenin, ait olduğu temayı harika bir şekilde yansıttığı kuşkusuz. İşte bu yüzden aslında Fındıkkıran için şunu söyleyebilirim: Arkadaşlarınız, aileniz .. bale ile arası çok iyi olmayan ya da henüz baleyle tanışmamış tanıdıklarınız için kesinlikle en mükemmel "baleyle tanışma" eseri. Görsel, işitsel ve kurgusal olarak kişiyi en iyi içine çekebilecek eserlerden biri olduğuna inanıyorum Fındıkkıran Balesi'nin.
-------------------
I don't think there is much to say about the production of this ballet which I attended in Royal Opera House. Apparently all the efforts were spent and opportunities were used in order to create a visual feast which this ballet deserves. Especially if all the different themes are considered, it is clear that in terms of decor and costumes requirements are really high, and if I can just say one word about this whole thing, it would be "Fantastic!". Every detail of every scene was thought deeply. Another subject that I'd like to talk is of course compositions. It can be said that Nutcracker is one of the most famous ballets of Tchaikovsky. It is so famous that I can guarantee you that even if you are a person who never watch the entire show, you'll get the feeling of familiarity and say "I know this tune from somewhere.." I am not going to go through all of the themes. However I can surely say that every composition represents its theme perfectly. That is why I think this is the perfect show for those who are not the biggest ballet fans or for those who have never experienced ballet before. It is the perfect "Meeting with ballet" show in my opinion because I believe, with its visual, audial and fictional aspects, it is a masterpeice which can pull anyone in.


İzlediğim gösteriye dair özel olarak söyleyebileceğim ise Clara ve Sugar Plum Fairy karakterlerini canlandıran balerinlerin performanslarının ne kadar iyi olduğunu hatırladığım ve bu bale gösterisini izlediğim için ne kadar mutlu hissettiğim. Tekrar izleme şansım olsa gözüm kapalı tekrar izlerim diyebilirim. Bu yüzden sizlere de görmeniz için kesinlikle öneriyorum :)
-------------------
As for the things I can specifically say for the show that I've seen, I can say that I remember how successful the ballerinas which were dancing as Clara and Sugar Plum Fairy. Also I want to say that I was feeling extremely happy after the show because of being able to watch such a production. I can say with my eyes closed that I would watch it again if I could, so I definitely recommend you to see the show too :)

21 Kasım 2014 Cuma

Çok Popüler Bir Müzikal Deneyimi: Wicked/ A Very PopuLAR Musical Experience: Wicked

Bugün bahsetmek istediğim deneyim yazının başlığından da anlaşılacağı üzere Wicked Müzikali hakkında. Öncelikle canım arkadaşım/ kardeşim İpek'e bu müzikali görme teklifiyle gittiğimde hevesimi paylaşması ve bununla da kalmayıp müzikal biletimi ısmarladığı için bu yazıda teşekkür etmek istiyorum. Müzikal gününe dönmem gerekirse, Londra' da müzikal deneyimi yaşamak isteyen kişilere yardımı olacağını düşündüğüm bir kaç ipucuyla yazıma devam etmek istiyorum. Öncelikle matineler her zaman akşam şovlarından daha uygun fiyatlı oluyorlar. Yani oldukça uygun fiyatlara bilet bulabilmek, şovu gündüz izleme şansınız varsa oldukça kolay. Buna ek olarak, müzikal günü İpek ve benim yaptığım gibi müzikalin oynandığı tiyatro binasına, şova yaklaşık 1 saat kala gidip son dakika bileti şeklinde gişeye sorduğunuz zaman, biletler daha bile uygun fiyata düşebiliyor. Mümkün olduğunca az maliyetli ve spontane planlar seviyorsanız tam sizlik yani :) Bizim durumumuzda müzikal Apollo Victoria Theatre' da oynanıyordu ve bu tiyatro Victoria metro istasyonundan (doğru kapıdan dışarı çıkarsanız) çıktığınızda karşınızda oluyor, yani ulaşım oldukça rahat. Bileti alıp biraz dışarıda dolaştıktan sonra tiyatro binasına geri döndük ve kendi aramızda komiklikler-şakalar.(yazının yararlılığı ve ciddiyeti bakımından buraya çok fazla değinmeyeceğim :) )
-------------------
Today, as it can be understood from the title, the experience that I want to talk about is Wicked Musical. First of all I want to thank my best friend/ sister İpek for sharing my enthusiasm when I first mentioned that I wanted to see this show and also thank her for buying me my ticket. If I need to talk about the day of the musical, I think it makes sense to mention a few of tricks about watching a musical as affordable as possible. To start with, matinee show tickets are always cheaper in comparison to soiree show tickets. So if you have a chance to watch the shows in day time, it is really easy to find cheaper tickets. In addition to this, if you go to the theatre building 1 hour before the show starts as me and İpek did, you may be able to find "last minute tickets" which are also relatively cheaper than regular tickets. So if you are a type of person that enjoys spontaneous and affordable plans, this is just the perfect situation for you :) In our case the show was in Apollo Victoria Theatre which is right across the road if you take the right exit from the Victoria Rail Station, so it is a really easy place to visit. After buying the ticket and walking around, we returned to theatre an the rest is funny chats until the beginning of the show. (In order to maintain the usefulness and semi-seriousness of this writing, I will not mention this chatting section in more detail :) )
-------------------
Salona girdiğimiz anda sahnenin tepesinde asılı kocaman bir ejderha maketi bizi karşıladı. Müzikale dair böyle dekor detaylarını görmek, kesinlikle şov hakkında daha çok heyecanlanmamı sağlayan bir unsur, hele ki ejderha, baya bir heyecanlandırdı kuşkusuz. Dediğim gibi sohbet ederek zamanı da geçirince şov başlangıç zamanı geldi çattı.
-------------------
The moment when we stepped in, a giant dragon figure greeted us. In my opinion, seeing those tiny bit of decor details of the show makes me even more excited. Especially the dragon .. an excitement factor indeed. As I said the time passed while we were chatting and all of a sudden it was the time for this musical to start.


Bu noktada müzikalin konusundan biraz bahsetmem gerektiğini düşünüyorum çünkü aslında yeni sayılabilecek bir müzikal ve konu orijini her ne kadar Oz Büyücüsü kitabına dayanıyor da olsa, çok çok farklı bir açıyla ve hikayeyle bir anlatım ve işleyiş söz konusu. Hepimizin "Eriyoruuum, eriyoruuum!" anıyla hatırlayabileceğimiz Batı'nın Lanetli Cadısı ve balonunun içinde süzüle süzüle gelen İyi Cadı Glinda' nın aslında bir geçmişi vardır ve işte müzikal tam olarak da bu iki cadının tanışma evresi ve sonrasında geçer. Müzikali anlatıp tabii ki de izlemek isteyenlere kötülük yapmayacağım ama şovun konusuyla ilgili son söylemek istediğim şey belki de her şeyin bize anlatıldığı gibi olmadığı.
-------------------
At this point, I have the feeling that it is going to be usefull if I explain the topic of the musical because it is a relatively new musical and even if the topic is based on Wizard of Oz book, the way that is it explained in the musical is different and interesting. The musical time passes when the Wicked Witch of West who we all may be remember with the "I'm meltiiiing, I'm MELTIIING!" moment and Glinda the Good Witch who shows up in a bubble first met. Of course I don't want to tell the whole story and give spoilers but the last thing I can say based on the topic is: Maybe things are not the way as they seem ..


Ve konudan çok fazla şaşmak istemesem de, çağımız animasyon filmi Shrek' e bile (yalnız 10 sene geçmiş üstünden inanamıyorum!) ilham kaynağı olabilmiş. İlgili kısım için 1.59
-------------------
I don't want to be out of topic really but I need to mention this because it makes me laugh so hard everytime I see this. Even in the movie Shrek you can see the influences of Wicked Witch of the West, can be seen on 1.59


Konudan biraz bahsettikten sonra oyuncular ve müzikal ile ilgili aklımda kalan detaylardan biraz bahsetmek istiyorum. Ekip zaman zaman değişimlere uğramış olsa da, bizim izlediğimiz tarihte Batı'nın Lanetli Cadısı (Elphaba) Kerry Ellis, İyi Cadı Glinda ise Savannah Stevenson tarafından canlandırılmış. Şunu söylemek zorundayım ki Wicked müzikali ile ilgili ilk etkinliğimdi (Her ne kadar kitaplarını edinmek ve okumamak gibi bir saçmalık yapmış olsam da) ve bu yüzden, oyunculukları, karakterleri detaylı eleştirebilecek bir birikimim olduğunu düşünmüyorum. Fakat böyle bir müzikali ilk defa deneyimleyen ve belirli bir beklentiyle gitmeyen biri olarak söyleyebileceğim şey izlerken çok zevk aldığım. Elphaba ve Glinda karakterlerinin ikisi de kişilik ve müzikal açısından başarılı bir şekilde yansıtılmıştı benim kanımca. Onun dışında hatırladığım sahne dekorunun ne kadar başarılı olduğuydu. Filmdeki Oz Büyücüsü projeksiyonunu hatırlarsınız. Böyle bir efekti, müzikalde hakkıyla verebilmek oldukça zor olsa gerek, Glinda' nın baloncuk içinde gelişi vb. Ben müzikal sahne dekorlarının ve sahne efektlerinin çok başarılı bir şekilde tasarlandığını düşünüyorum.
-------------------
After talking about the topic, it may be good to mention characters and things that I mostly remember on the show. Although cast changes all the time, on the date we watched the musical, the Wicked Witch of West (Elphaba) was played by Kerry Ellis and Glinda the Good Witch was played by Savannah Stevenson. I have to say that this was my very first event related with Wicked (Because I was such a genious - serious irony here- that I bought the books and didn't read them) so I definitely don't see myself as someone who can criticize the actors and characters in detail. However I can say that, as someone experiencing this musical for the first time and as someone who doesn't have a certain expectation, I enjoyed the show very much. Both Elphaba and Glinda characters were presented very successfully in terms of musicality and personality. Another thing that I remember is that how amazing the stage decor was. You may remember the projection scene of Wizard of Oz and the scene where Glinda comes in a floating bubble. I think it must be really hard to give such effects in a musical theatre show and I think they definitely succeeded.
-------------------
Müzikleri için zaten söylenebilecek fazla bir şey yok. Defying Gravity ve Popular bölümleri, artık Wicked deyince direkt akla gelen, kült hale gelmiş şarkılar. Hatta "Popular", popüler kültüre dahi yansıyıp MIKA ve Ariana Grande ortaklaşa çalışması olarak karşımıza çıkmış durumda bile.
-------------------
In terms of music, there is really not much to say. Defying Gravity and Popular sections have already become cult songs that come in mind when someone mentions Wicked musical. Even more, "Popular" even influenced current song culture and showed up as a song of MIKA and Ariana Grande.


Defying Gravity ise kesinlikle başlı başına ayrı bir yıldız performans. Şarkının gerektirdiği vokal yetenekler oldukça fazla ve dinlediğiniz zaman kesinlikle tüyleri diken diken ettiğini söyleyebilirim. Tabii anlam olarak taşıdığı önemin de bu etkide payı büyük. Sonuç olarak, karakterleriyle, oyuncularıyla, görsel ve işitsel şöleniyle bu müzikalin kesinlikle görülmesi gereken bir müzikal olduğunu düşünüyorum. Başarısı su götürmez bir gerçek olan bu müzikal şovun şuana dek kazanmış olduğu ödüllerin listesi için yazının sonunda bir link paylaşacağım. Umarım şova ilgisi olan kişilere, şovla ilgili bir şeyler ağzımdan kaçırmadan ufak da olsa bir fikir verebilmişimdir. Şimdilik hoşçakalın :)
-------------------
As for Defying Gravity, it is definitely a show stopper. Vocal skills that this song requires are enormous and it certainly gives you goose bumps when you listen. Of course partial reason of this situation is also related with the significance of the scene. In conclusion, with its characters, performers, visual and audial feast, this is a must seen musical. Indisputable success of this musical can be seen in the following link which includes the award list. I hope I provided some general idea on the show without giving any spoilers :)

Ödül Listesi/ Award List: http://www.wickedthemusical.co.uk/awards.asp

19 Kasım 2014 Çarşamba

Alice Harikalar Diyarında/ Alice's Adventures In Wonderland

Öncelikle yazıya bu Royal Opera House prodüksiyonu olan 2 perdelik bale gösterisini canlı izleyemediğim için duyduğum üzüntüyü belirterek başlamak istiyorum. Benim İngiltere'de bulunduğum süreçte denk gelemediğim bir yapım maalesef ki. Bu yapımı özel kılan şeylerden biraz bahsetmem gerekirse, öncelikle balenin direkt olarak kitaptan olmak üzere, sıfırdan başlanarak oluşturulması. Bunu dediğimde demeye çalıştığım şey aslında şu: Örneğin Fındıkkıran Balesi'ni veya Kuğu Gölü Balesi'ni ele alalım. Bu baleler yıllardır sergilenen, besteleri, karakterleri, kostümleri ve hatta sahne dekorlarına kadar belli olan, farklı opera & bale kurumları tarafından sergilendiklerinde minimal ölçüde değişiklik gösteren baleler diyebiliriz. (Matthew Bourne's Nutcracker'ı ayrı tutuyorum.) Fakat Alice Harikalar Diyarında için bu durum söz konusu değil çünkü baştan aşağı, sıfırdan başlayıp bir balenin yaratılması söz konusu.
-------------------
I want to start by saying how sad I am because of not being able to see this Royal Opera House production live, unfortunately there was no show while I was in UK. One of the factors that makes this production special is that: this ballet being adapted directly from a book and the production started from scratch.What I mean by this is let's take Nutcracker of Swan Lake for instance. These ballet shows have been played for years with already known compositions, characters, costumes and even stage designs. They only show minor differences due to different productions. (Except Matthew Bourne's Nutcracker) However, in the case of Alice's Adventures In Wonderland, whole prodution is created from the beginning.
-------------------


Bale müzikleri Joby Talbot tarafından yazılmış. Müziği duyduğunuzda kesinlikle gerçek dışı bir dünyada olduğunuz çağrışımını yaşıyorsunuz. Bu hissi güçlü bir şekilde uyandırabilmek içinde çan, arp, piyano, ince hafif metal sesi elde edilen çalgıların da bulunduğu bir grup enstrümandan yararlanmış. Sahne dekoru ise yine sihir dolu bir dünyayı çağrıştıracak şekilde Bob Crowley tarafından dizayn edilmiş. Oldukça başarılı bulduğumu söylemek zorundayım. Bütün dekor elementlerinin yanı sıra, 3 boyutlu efekti verilmiş animasyonlar da balede gerektiği yerleri bulmuşlar. Özellikle de balede Alice'in tavşan deliğinden düştüğü, büyüdüğü, küçüldüğü sahneler ve benzerleri göz önüne alınırsa, animasyonun baledeki önemi daha iyi anlaşılabilir. Bu anlamda oldukça başarılı bir iş çıkardıklarını düşünüyorum. Görsel olarak oldukça doyurucu bir bale olduğu kesin.

-------------------
Ballet music is composed by Joby Talbot. When you hear the sound, you definitely get the feeling of being in a surreal world. In order to make people feel this way,  Talbot says that he used tuned percussion instruments, bells, tinkly things, celeste, piano and harps. As for the stage design, Bob Crowley is the designer of this highly magical appearance. I have to say that he did such a successful job. In addition to all decor elements, 3D animations also found their place in the show. Especially if the scenes where Alice falls down through the rabbit hole, she shrinks and grows, importance of animations in this ballet can be clearly understood. I can definitely say that they did a fantastic job and the ballet is very satisfying in terms of visuality as it is satisfying in general.
 -------------------
Prodüksiyondan çıkıp biraz balet ve balerinlerin performansından bahsetmem gerekirse 3 karakter ile ilgili yazmak istediklerim var. Öncelikle favori karakterim Queen of Hearts'tan başlamak istiyorum. Zenaida Yanowski tarafından canlandırılan bu karakter tartışmasız ki 2. perdenin açılışında oldukça öne çıkıyor. Hatta o kadar öne çıkıyor ki, benim bu baleye karşı ilk olarak ilgimin olmasına ve DVD'yi Royal Opera House'tan koşa koşa gidip almama sebep olan aşağıda paylaşacağım video 'da ne kadar eğlenceli bir bale olduğunun sinyallerini veriyor.
-------------------
If I need to talk about performers in more detail, I would like to mention 3 characters exclusively. First I want to start with my favorite character Queen of Hearts. This character (played by Zenaida Yanowsky) outshines at the very beginning of Act 2. She outshines so much that she is the reason why I was interested in this ballet and I bought the DVD in the first place. Performance can be seen below:


Balenin koreografı Christopher Wheeldon'ın da dediği gibi, Zenaida Yanowsky oldukça teatral bir kişilik ve özellikle de Queen of Hearts karakterini oynadığı bölümlerde bu özelliği ile çokça öne çıktığını söyleyebiliriz. Bir diğer favori karakter ise kitapta Mad Hatter olarak geçen fakat balede çok başarılı bir şekilde uyarlandığını düşündüğüm Mad Tapper. Steven McRae tarafından canlandırılan bu karakter kesinlikle bu bale gösterisine tap dansıyla yeni bir soluk getirmiş ve oldukça eğlenceli bir boyut katmış. Son olarak bahsetmek istediğim, tabii ki de balenin ana karakteri Alice, Lauren Cuthbertson. İzlediğiniz zaman gerçekten kendisini karakteriyle özleştirmiş olduğunu görebiliyorsunuz. Mimiklerine kadar o anı yaşadığını, o an gerçekten o Harikalar Diyarı'nda olduğuna sizi inandırabiliyor.
-------------------
As the choreographer Chrsitopher Wheeldon says, Zenaida Yanowsky is a deeply theatrical ballerina and this feature of hers can be seen especially when she plays the character Queen of Hearts. Another favorite character of mine is the one who is mentioned as Mad Hatter in the book but adapted as Mad Tapper in the ballet. Played by Steven McRae, this character definitely brings a different vibe to the show by the tap dance factor and adds another dimension to the ballet. Last but not least I'd like to mention the main character Alice played by Lauren Cuthbertson. She definitely gives you the feeling that she identifies herself as Alice in the show. You can see that she lives the moment from her gestures and at that moment, she makes you believe that you are actually in wonderland.
-------------------
Gerçekten görsel bir şölen olan bu baleyi DVD'den de olsa severek izledim. Bana denk gelmese de İngiltere'de bu sene tekrar sergilenmeye başlayacak olan bu baleyi görmek isteyenler 6 Aralık - 16 Ocak arasında Royal Opera House'ta izleyebilirler. Şimdilik hoşçakalın :)
-------------------
Honestly I watched this visual feast from the DVD and I loved it! Even if I missed it, this show is coming back soon and for people who are interested in seeing this ballet, the time is between 6th of December and 16th of January :)

17 Kasım 2014 Pazartesi

Gereksiz Detaylı Yazılmış Cats Müzikali Hatırası/ Unnecessarily Detailed Cats Musical Experience

CATS müzikalini küçüklüğümden beri hep çok sevmişimdir. Türkiye' ye geliş tarihlerinin, benim yurtdışında olduğum bir döneme denk geldiğini öğrendiğimde gerçekten çok üzülmüştüm. Üzülmemle birlikte müzikali Londra' da yakalayıp yakalayamayacağımı araştırmaya başlamam bir oldu ve Wimbledon' da oynayan, zamanlaması harika olan bir tane buldum. (Buraya sonra geleceğiz ..) Okulumun da paskalya tatili itibari ile kapanmasını hesaba katarak, 7 Mayıs tarihine bir matine bileti aldım ve heyecanla günün gelmesini bekledim. Bu bekleme süreci içerisindeki günlerden birinde üniversiteden öyle bir haber aldım ki pişmiş tavuğun başına gelmeyecek şanssızlık türünden. Onca final tarihi ve haftaları arasından, tüm sene boyunca olmam gereken tek sınav adeta itinayla seçilip 7 Mayıs' a kararlaştırılmıştı. Ben de bu gerçeği zaman içerisinde kabullenip, bir şekilde kendimi müzikale zamanında yetişeceğime dair alıştırmaya çalışıyordum derken sonunda gün geldi çattı. Fakat 3 saatlik lanet sınavım yüzünden düşüncelerim her yerde, kafamın içi orman gibiydi .. Neyse çok lazım(!) sınavımı geride bırakıp müzikale yetişme telaşına ani bir geçiş yaşadıktan ve bir sürü koşuşturmacanın da sonucu olarak New Wimbledon Theatre' a zamanında varmayı başardım. Bir an önce koltuğuma oturup, kendimi uzun süredir görmek istediğim, beni yıllar öncesine götürecek olan bu müzikalin hak ettiği ruh haline girmek istiyordum. Nitekim içeri girer girmez sahne dekoruyla karşı karşıya gelmemle, ekstra bir çaba göstermeksizin o heyecan ve mutluluk içimi kapladı. 
-------------------
I'm in love with the musical CATS since I was a little kid, so I was frustrated when I learned that they would be taking stage while I was away. It didn't take even take me a second to search for a show that I could attend in London and I ended up finding a perfectly timed (I'll be talking about this soon.) one in Wimbledon. By taking the Easter Break in to account, I booked a matinee ticket on 7th of May and began to wait. However later on I learned that the only exam that I had to take in an entire year was on the same day as the musical. (Tell me about perfect timing :) ) Anyway, I accepted the fact and somehow made myself believe that I could make it in time and finally the day came. I managed to make it to New Wimbledon Theatre on time. All I could think of was to sit on my chair and get in the mood for my all time favorite musical and that was exactly what happened when I first saw the stage design and props.

Sonunda zaman gelmişti ve müzikal başlıyordu. Artık CATS' in sembolü haline gelmiş olan parlak sarı kedi gözleri karanlık sahnenin her kenarında ve köşesinde flaşlar halinde yanıp sönmeye başlamış, Aslan Kral' dan Operadaki Hayalet'e, Oz Büyücüsü' nden Grease' e kadar bir çok müzikalin müzikal direktörlüğünü üstlenmiş Anthony Gabriele yönetimindeki orkestra o tanıdık ezgilerle kulağımızı şenlendirmeye başlamıştı. Bu izlediğim versiyon ile ilgili en sevdiğim yönlerden biri de oyuncuların seyirci ile dinamik bir iletişim halinde olmasıydı ki bunun ilk ortaya çıktığı yer de işte tam olarak müzikalin başladığı ilk andı. Etrafımızı kediler sarmıştı! Evet, seyircilerin arasından kedi jest ve mimikleriyle sahneye çıkıyorlardı birer birer. Intro sonrasında Jellicle Cats ile performansları devam etti. Teker teker tüm bölümlerden bahsetmeyeceğim fakat kişisel olarak çok beğendiğim ve eğlendiğim bölümleri anlatmak istiyorum. Birinci perdede en parlayan performanslardan biri kuşkusuz Rum Tum Tugger bölümüne aitti. Zaten her izlediğimde çok eğlenceli bulduğum bir karakter ve gerçekten sahnelendiği esnada koltuğunuzdan fırlayıp "Rum Tum Tugger is a curious cat!" diye kediciklerin arasına katılıp dans edesi geliyor insanın. Bu performansta özellikle hoşuma giden beklenmedik faktör ise, Rum Tum Tugger' ı canlandıran Filippo Strocchi' nin sahneden atlayıp bir seyirciyi kaldırıp onunla dans etmesi oldu. Alışılmışın dışında, zaten müzikalin en hareketli bölümlerinden biri olan bu sahneye, süpriz faktörüyle daha da dinamik bir hava vermeyi başardı. Bu arada Filippo Strocchi' nin önceden canlandırdığı karakterler arasında Grease' den Danny Zuko, Sweeney Todd' dan Anthony, Flashdance' den Nick Hurley ve Saturday Night Fever' dan DJ Monty de var. Birinci perdede parlayan bir diğer karakter olarak beyaz kediciğimizi (Victoria) oynayan Alicia Beck var. Müzikal genel olarak fazla bale figürleri barındırmıyor diyebilirim hele ki solo bale performansları oldukça az. Bu yüzden bu karakterin oynadığı bölümler zaten oldukça ortaya çıkıyor. Yine de oyuncunun, bölümünün gerektirdiği, izlerken bile zorluğu farkedilen denge zorluklarının üstesinden başarıyla geldiğini söylemesem haksızlık etmiş olurdum.
İkinci perde de ise, beni müzikalin tümü göz önüne alındığında en fazla şaşırtan olduğunu söyleyebileceğim bir diğer performans Mr. Mistoffellees karakterini oynayan Joseph Poulton' dan geldi. CATS' in benim izlediğim DVD versiyonunda dikkatimi çekmeyen bir şey farkettim bütün müzikal boyunca kafamı kurcaladı. Mr. Mistoffellees karakteri solosunda kaç tane olduğunu sayamadığım fouette sergiledi. (Fouette' in geçtiği bir başka yer için Black Swan filmindeki o meşhur "Attack it!" sahnesini hatırlayabiliriz, 0.30 sonrası) 
-------------------
It was finally the time for this musical to start. Bright yellow cat eyes were flashing through the dark stage and the familiar melodies played by the orchestra directed by Anthony Gabriele who also formerly directed the orchstras of Lion King, Phantom of the Opera, Wizard of Oz and Grease were bringing joy to our ears. One of the things I liked the most about this version of the musical was the dynamic connection between the audience and the actors which I first observed in the very beginning. Cats were everywhere! They were taking places by using the audience space and interacting with us.  After the into, the show continued with Jellicle Cats performance. I'm not going to mention every song chapter but I want to tell the sections I enjoyed the most. One of the most outshinig performances of first act was Rum Tum Tugger section. (Not so suprised..) The performance just makes you want to jump on stage and dance while yelling "Rum Tum Tugger is a curious cat!". One unexpected and cool factor that I liked was Filippo Strocchi (Rum Tum Tugger) leaping down from the stage and dancing with a spectator. He managed to add more dynamism to this already energetic section by the suprise factor. Danny Zuko from Grease, Anthony from Sweeney Todd, Nick Hurley from Flashdance and DJ Monty from Saturday Night Fever are the other characters that are formerly played by Filippo Strocchi. Another character that definitely shined in the first act is Victoria played by Alicia Beck. I can say that this musical is not mainly related with ballet and there are only few solos. Therefore the parts where Victoria took the stage were already outshining. Nevertheless it would be unfair to not to say that she did an amazing job while performing the moves that requires really high balancing abilites which can be understood even from the audience point of view. In the second act, the most suprising performance regarding whole of the musical belongs to Joseph Poulton who plays Mr. Mistoffellees. I realized something that I didn't notice in the version that I watched from the DVD and it was on my mind all the time after I saw it. Mr. Mistoffellees character performed a number of fouettes (I couldn't count really.) during his solo. (Another scene where you can see fouettes is the famous "Attack it!" scene from the movie Black Swan. After 0.30)


Daha sonra biraz araştırdım ve gerçekten doğru hatırladığımı, izlediğim DVD versiyonunda böyle birşey olmadığını farkettim. 1993 yılında sergilenmiş bir versiyonunda, yine müzikalde izlediğim şekilde sergilenmiş olan bir performansın videosu da internette mevcut. Bale konusunda kesinlikle süper bilgili değilim, 11 yaşına kadar okulumdaki kulüplerde yapıyordum sadece ve sonrasında bağlantım tamamen kesildi. Fakat Joseph Poulton' un tekniğinin mükemmelliğini farketmek için gerçekten de profesyonel olmaya gerek yok zaten. Konumunu ve dengesini bir nebze bile kaybetmedi ve kusursuz bir şekilde solosunu tamamladı. Daha sonra okudum ki, kendisi zaten bale okulu mezunuymuş ve en son 2012 yılında Tanz dergisinde yılın dansçısı seçilmiş. Bu performansıyla da müzikalde kesinlikle parladığını söyleyebilirim. Son olarak da CATS' in en çok bilinen "Memory" isimli parçasını seslendiren Grizabella karakterini oynayan Joanna Ampil' den bahsetmek istiyorum. Kendisine haksızlık etmek istemem, gerçekten kulağımı rahatsız eden, gözüme batan en ufak bir detay yoktu performansında fakat Elaine Paige' in performansının yarattığı hissi yakalayamadığım gerçeğini söylemek zorundayım.
Sahne dekorları, kostümler olması gerektiği gibi çok başarılıydı. CATS müzikalini eğlenceli kılan bir diğer unsur da kesinlikle çok renkli ve hareketli bir şov olmasından kaynaklı bence. Final sahnesindeki o devasa lastiğin üzerinde yükselen Old Deuteronomy ve Grizabella sahnesi oldukça görkemliydi. Sahne ışıkları kesinlikle görsel şölendi. Bütün bu eğlenceye ek olarak bir de perde arasında Old Deuteronomy karakterini oynayan Nicholas Pound' un biletimi imzalamasıyla mutluluğum ikiye katlandı.
-------------------
After a little research, I found out that I was right and there wasn't such a thing on the DVD version of the musical, but the same performance with fouettes can be found in the 1993 verion of the musical. I am definitely not super knowledgeable on ballet. I used to attend classes in my school until I was 11 but it was it. However to be able to understand the perfection of Joseph Poulton's technique, you don't have to be a professional. He completed his solo without losing even tiny bit of his balance or position. After the show, I found out that he completed his training at Central School of Ballet and he was chosen as dancer of the year in Tanz magazine in 2012. I can definitely say that he outshined with his performance. Finally I want to talk about probably one of the most famous song and performance of the musical: Memory - Grizabella (played by Joanna Ampil) I don't want to be unfair to her performance, there wasn't any disturbing aspect in my opinion. However, compared to Elaine Paige version of the performance, I think there was something missing.
Stage desing and costumes were brilliant as it should be because factors that make CATS musical such a fun show are dynamism and brightness in my opinion. I can say that the scene where Old Deuteronomy and Grizabella ascent on top of the giant tire was glorious. Lighting  was also definitely a visual feast. In addition to all this, Nicholas Pound (Old Deuteronomy) signing my ticket doubled my joy for sure.

Çocukluğumdan beri çok sevdiğim bu müzikali canlı olarak izleme fırsatı elde ettiğim için çok mutluyum. Her yaş grubuna hitap eden bu müzikali, gitme fırsatı olan herkesin görmesini öneririm. Şimdilik hoşçakalın :)
-------------------
I feel so happy to be able to watch my all time favorite musical live and I definitely recommend everyone to see it :)